Bisikletli Seyahat


Planlarımı anlattığım arkadaşlarımın bir kısmı, yerinde bir karar verdiğimi düşündüklerini içtenlikle belli etseler de, diğer bir kısım, bunun fazla sıradışı/tehlikeli/zor olduğunu düşünüyor. Ne yalan söyleyeyim, benim de endişelerim yok değil! Ama endişelerim, yolculuğun sıradışı/tehlikeli/zor olmasından kaynaklı değil. Hatta biraz daha cüretkar atayım: ikibin metrelik dağlar, ıssız yollar, ve gece yalnız başına çadırda kalmak,bende en ufak bir tedirginlik yaratmıyor (evdeki koltuktan rahat rahat sallıyorum bunları ne de olsa)!

Bunu basitçe “sen biraz kekosun demek ki” diye geçiştirebilirsiniz, ama asıl sebep farklı (kekoluğum ise bakidir): Bugüne kadar, bu tip bir sehayat yapan pek çok insanla tanıştım. Hayatını çadırlarda, şehirlerarası yollarda geçiren bir güruh, günlük hayatımın öyle parçası oldu ki, bu yaşam tarzına şahit olmak benim için adeta sıradanlaştı.

Bu noktada, fazla saptırmadan bir dipnot ekleyeyim... Merak ettiğim şey şu; acaba ben bu yolculuğu yapmayı neden, nasıl seçtim? Bu kadar çok bisikletçi turist ile zaman geçirdikten sonra, onlara özenmemem mümkün müydü? Acaba, “son yılların en iyi fikrini”, kendi iradem dışında, çevremdeki gezginlerin etkisi altında kalarak mı aldım? Bunu bilmiyorum. Bisikletle seyahat fikrini ta en baştan çok sevdim, lakin bunun, başka fırsatları görmemi engellemesinden, çokyönlülüğü ıskalamaktan kendimi alıkoymaya çalışıyorum. Herhalde en iyisi, bu tip bir seyahat deneyimini, başka yetenekleri(mi) keşfetmek için kullanmak olsa gerek.

Öte yandan, bir süre çalışmayarak geçen süreyi daha iyi değerlendirip değerlendiremeyeceğimi çok araştırdım (bkz. GAP year). Bu yolculuk kadar heyecan verici başka bir fikre rastlamadım.

Bisiklet ile seyahati sempatik bulmayan yoktur, ama tam olarak neyin nesi olduğunu anlamak, biraz tecrübe isteyebiliyor. Aslında, bu işin bir kuralı yok. Ama sanırım hemen hepimiz, gözlerimizi kapattığımız zaman, kendimizi şehirden uzaklarda, sessiz ve sakin yollarda, keyifle bisikletimizi kullanırken kuruyoruz. Bu iyi bir başlangıç... Bundan sonra, nasıl seyahat edeceğinize karar vermek kalıyor. 


...Hemen herkes, şehirden uzak sessiz yolların hayalini kuruyor.

Organize turlar: ticari ya da amatör, bir sürü grup, haftasonları büyük şehirlerden kopup yakın beldelere, kimi günübirlik, kimi bir gece kalmalı turlar düzenliyorlar. Bunları www.bisikletforum.com ‘da bulabilirsiniz. Bu tip turlarda rota önceden bellidir, ve zorluk derecelerine göre aralarından seçim yapabilirsiniz. Rotaya karar vermenize, plan yapmanıza gerek yoktur, grubu takip edersiniz. Kamp varsa neşeli geçer, yeni insanlarla tanışılır. Klasik rehberli turlar gibidir aslında. Fakat, çevredeki yerel halkla kaynaşmak zordur. Ayrıca, bu tip bir turda, insanın kendi seyahat tarzını keşfetmesi güç olabilir, çünkü herhangi bir konuda karar vermiyorsunuz.


Ağacı sallamak kafi.

Kendi başınıza güdülen turlar (Self-supported): Dezavantajları şöyle,  planlama yapmanız gerekebilir (ya da hey!!! plansız da gidebilirsiniz). Bisiklet tamirinden anlıyor olmanızda fayda vardır. Bu tip bir seyahatin en büyük avantajı, insanın kendi kendini tanımasının daha kolay olması. Hiç tanımadığın biri ile bir akşam yemeği yemek, senin için keyifli bir tecrübe mi? Bir günde sınırları zorlayacak kadar çok kilometre yapmak istiyor musun? Bir kavşağa geldiğin zaman, hangi yönden gideceğine kendin karar vermek istiyor musun, yoksa başka biri senin adına mı karar vermeli? Bunları ancak yalnız başınayken, “sahada” anlayabiliyorsun...

Bu tip turlar da, eğer bir günden uzun süreceklerse “kredi kartı turculuğu” ve “kamplı turlar” olarak ikiye ayrılabilir.



Kredi kartı turculuğu, biraz daha performans odaklı. Yanınıza yedek kıyafet, tamir seti, ve kredi kartınızı alıyorsunuz ve woo-hoo! Nereye gitmek istiyorsanız oraya gidiyorsunuz, bisikletiniz hafif olduğu için bir günde zorlanmadan epey yol yapabilirsiniz. Yemekler restoran/sandviç usulü, kalacak yer ise mis gibi otellerde! Hafif bisikletinizin arıza çıkartma ihtimali daha düşük. Üstelik arıza çıkarsa, transferler için vasıta bulmak nispeten kolay. Ama maalesef bu tip maceraların sonu, bizim Sindrella’nınkine çok benziyor! Akşam geç olmadan otelinize gitmek zorundasınız, çünkü kamp malzemeniz yok! O yüzden planlamanızı iyi yapmalı, planlamaya sadık kalmalısınız (ve tecrübeler gösteriyor ki, bisiklet turlarında çok fazla plan iyi değildir, çünkü beklenmeyen şeyler olabilir)! Uzun vadede bu tip bir yolculuk, kamplı tura göre pahalıya gelecektir (Asya hariç).




Tipik bir kamplı bisiklet turu manzarası. Fotoğraf: Ramazan Kılınç.
Kamplı turda, kredi kartını eve bırakıyorsunuz (şaka şaka), ve yanınıza aldığınız bir sürü öte beri yüzünden, rampaları ekzosu patlak eski kamyonlar gibi uflaya puflaya çıkıyorsunuz. Yedek lastik alsanız iyi olur, çünkü lastikler, ağırlığa dayanamayıp bir iki kere kendilerini teslim edebilirler! Bunda işin keyifli kısmı şudur: akşamüstü güneş batarken, siz de usul usul çevreyi gözlemeye başlar, kamp yeri kestirmeye çalışırsınız. İster sote bir ağaç dibinde, ister küçük bir köyde, ister bir benzin istasyonunda, çadırı kurar, akşam yemeğinizi yapar (evet mutfak malzemesi de taşıyoruz,  çünkü her yerde restoran bulunmuyor!), sonra da açıkhavada (ya da isterseniz köyün camiisinde!) sızarsınız. Uzun vadede de ucuza gelir.

Bütün bunlar, bisiklet yolculuğuna farklı yaklaşımları özetliyor. Bisiklet ile yolculuğun sebepleri ise, herkes için farklı. Ben şöyle hissediyorum.


Birincisi, herhalde bisiklet olabilecek en “sivil” ulaşım aracı olmalı. Bisiklet ile seyahat ettiğiniz zaman, artık ne yaşlı ne genç, ne fakir ne zenginsiniz. Bisiklet üzerinde giderken, sizi yoldaki bir çocuk, bir genç, bir yaşlı, bir erkek ya da kadın, hiç çekinmeden iletişim kurabiliyor. Çünkü bisiklet izole değil, bisiklet üzerinde insanlarla selamlaşılabiliyor, konuşabiliyor. Günlük hayattaki sosyal statünüze veda edin; onun yerine kan ter içinde, kilometrelerce pedal çevirmiş, yorgun bir yolcu geliyor. Ve böyle biriyle (sizinle), herkes çekinmeden iletişim kurabilir.


Beklenmeyen misafirlikleri gözönüne alarak,
yanınızda temiz çorap taşımalısınız!

İkincisi, turistik bombarmanın önüne geçmenin yolu (bir diğer yolu da otostop). Artık sadece turist kitabındaki “görülmesi gerekenler”in peşinde yolculuk yapmıyorsunuz, artık yolculuğun başlangıç noktası ile bitiş noktası arasındaki her yer, keşfedilmeye açık! Üstelik, bu hiç bir çaba gerektirmiyor. Çünkü bütün gün bisiklete binmek istemeyeceksiniz! Yorulduğunuz zaman, bir çay içmek için, bir köy kahvesinde oturuyorsunuz... Gece kamp yapmak için, bir çiftçinin tarlasına girmek için izin almanız gerekiyor. İletişim kurmak, etrafı izlemek, insanları dinlemek, dinlenme anlarının en güzel kısımları. “Seferi kültürü”, işte böyle birşey olmalı.


Ev yapımı üzüm şırasına kim itiraz edebilir? Birinci bardaktan sonra itiraz ettim;
kavanoz bitene kadar gitmeme izin vermediler.

Bu hikayenin simgesel de olsa, bir güzel tarafı da şu: çok büyük bütçeler ayrılmadan da, pekala bu şekilde seyahat edilebiliyor. Eğer çok üstün özellikli bir bisiklete sahip olacak paranız yoksa, hiç sorun değil! Sıradan bir bisikletle de bal gibi dünyayı gezebilirsiniz. Nasıl ki dağcılıkta konu sırt çantaları değilse, bisikletli seyahatlerde de konu bisiklet değil. Zaten, herkes rampa çıkarken terliyor, herkes yağmur yağınca ıslanıyor. Binlerce liralık bir bisiklete binseniz de, fark etmiyor. Ayrıcalıkların çok sınırlı olduğu, adeta “adaletli” bir ulaşım şekli.

...

Bisikletle seyahat güzeldir.
 Ama hep değil.
Bütün bunlar söylendikten sonra, bir de bardağın boş tarafına bakmakta fayda var.
Yolda her zaman her şey yolunda gitmiyor. Arızalar, soğuk ya da sıcak hava, rampalar, sert rüzgarlar, kalabalık ve gürültülü yollar, sıkıcı manzara, yorgunluk, yalnızlık, huzursuz geçen kamp geceleri, işin tadını kaçıran faktörler.

Bence bu tip yolculuklarda duygular çok yoğun yaşanıyor. Sevinçler çok coşkulu, ve mutsuzluklar da fazlasıyla karamsar. Kötü anlarda, yolculuğa daha fazla devam etmeden, ilk uygun yerde mola verip, yola çıkma şevki gelene kadar dinleniyorum.






1 yorum: